Tedarik Zincirlerinde Şirketlerin Özen Yükümlülüğü Hakkında Yasa (“LkSG” veya Yasa”) yasal şekli fark etmeksizin merkezi, ana iş yeri, idari veya yasal merkezi Almanya'da bulunan ve en az 3.000 çalışanı olan şirketlere uygulanmak üzere 1 Ocak 2023’te ve en az 1.000’den fazla çalışanı olan şirketlere uygulanmak üzere 1 Ocak 2024 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Yasa’nın Almanya menşeili olmasına rağmen, işbu yazıya Türkiye’de konu olmasının nedeni ise, Yasa düzenlemelerinin, ulusal bir mevzuattan öteye giderek Almanya dışında faaliyet gösteren şirketlere de yükümlülükler getirmesidir. Yasa, herhangi bir unsuru/yapılanması ile Almanya’da faaliyet gösteren ve ancak diğer unsur/yapılanmalarıyla Almanya dışında varlık sergileyen şirketlerin, Almanya dışındaki yapılanmalarına da yükümlülükler öngörmüştür. Böylece, Yasa’nın doğrudan yükümlüleri arasında, Türk menşeili olan ve ticari merkezi Türkiye’de bulunan bir şirketin, yalnızca Almanya’da şubesiyle faaliyet gösteriyor olması gerekçesiyle, Yasa kapsamında doğrudan yükümlü sayılması mümkün olabilecektir. Dolayısıyla, Türkiye’de herhangi bir yapılması ile faaliyet gösteren şirketlerin de Yasa kapsamında doğrudan yükümlü olup olmadıklarını değerlendirmeleri gerekmektedir.
İlaveten, Yasa’nın getirdiği yükümlülükler bakımından, bu kapsamlara girmeyen ancak kapsama giren şirketlerle tedarik ilişkisi kuran ya da kurmak isteyen şirketlerin de özen yükümlülüğü gereğince Yasa’nın düzenlemelerine uymaları gerektiği öngörülmüştür. Bu kapsamda, doğrudan yükümlü bir şirketin tedarik zincirinde yer alan ve Türkiye’de faaliyet gösteren bir şirketin de Yasa’nın dolaylı yükümlüleri arasında yer aldığına dikkat çekmek gerekir.
LkSG öngördüğü yükümlülükler bakımından sağlık hakkı, sendikal örgütlenme özgürlüğü, insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleye tabi tutulmama hakkı başta olmak üzere insan haklarının korunması; toprak, su ve hava başta olmak üzere de çevreye karşı duyarlılığın artması ve bunlara karşı yapılacak ihlallerin önlenmesi hedeflemiştir. Yasadaki özen yükümlülükleri aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
- Tedarik zincirindeki ilgili kişilerin menfaatlerini dikkate alarak, insan hakları ve çevresel riskler bakımından bir risk yönetim sistemi kurulması,
- Şirket içinde insan haklarından sorumlu kişilerin belirlenmesi ve bu kişinin çalışmaları hakkında bilgilendirilme,
- Şirketlerin kendi faaliyet alanları ve doğrudan tedarikçilerinden kaynaklanan insan hakları ve çevresel riskleri tespit edilmesi amacıyla düzenli risk analizleri gerçekleştirilmesi,
- İnsan hakları stratejisine yönelik şirketin yasal yükümlülüklerini yerine getirme prosedürünü barındıran, riskleri ve beklentileri düzenleyen bir kurum politikası oluşturulması,
- Kendi faaliyet alanı içinde ve uygun olduğu ölçüde doğrudan tedarikçiler bakımından tedarikçi seçiminde insan haklarına yönelik ve çevresel beklentilerin göz önünde bulundurulması gibi önleyici tedbirlerin alınması,
- Şirketin kendi ya da doğrudan tedarikçisinin faaliyetinden kaynaklı insan hakları ya da çevreye yönelik ihlali fark etmesi halinde düzeltici faaliyetlerde bulunulması,
- Tüm kişilere açık ve erişilebilir bir şikâyet prosedürü oluşturulması,
- Ara tedarikçiler bakımından risk olması durumunda risk analizi yapılması ve elverişli önleyici tedbirler benimsenmesi,
- Şirketlerin özen yükümlülüklerinin en az 7 yıl boyunca saklanacak şekilde belgelendirilmesi ve geçmiş mali yılın özen ve durum tespiti yükümlülüklerine ilişkin Federal Ekonomi ve İhracat Kontrol Ofisi’ne (“BAFA”) raporlama yapılması ve bu raporun şirketlerin web sitesi üzerinden kamuya açık hale getirilmesi.
Görüldüğü üzere Yasa, bir işletmenin kendi iş alanındaki faaliyetlerini, doğrudan tedarikçinin ve ara tedarikçilerin faaliyetlerinin gözetimini ve özen yükümlülüklerini ayrı olarak inceliyor. Yasa’nın kapsamına giren şirketler, durum tespiti çalışmalarını hem kendileri hem de doğrudan tedarikçileri için yürütürken ara tedarikçiler bakımından bu çalışmalar süreklilik gerektirmediği gibi bir şirketin ara tedarikçilerinde insan hakları veya çevre ile ilgili bir yükümlülüğün ihlalinin muhtemel olduğuna dair doğrulanabilir bilgilerin olması durumunda yapılıyor.
Tedarik zinciri, ham maddelerin çıkarılmasından başlayarak müşteriye teslimine kadarki tüm adımları kapsayacak şekilde tanımlandığından çok uzun ve geniş bir sürece işaret eder. Türkiye açısından, Almanya ile yapılan ihracatın özellikle, otomotiv, tekstil, hazır giyim ve deri ürünleri, demir ve demir dışı metaller, elektrik ve elektronik sektörlerindeki yoğunluğu göz önüne alındığında, bir Türk şirketinin, bir Alman şirketinin doğrudan tedarikçisi ya da ara tedarikçisi olmasının oldukça olası olduğu söylenebilir.
Bu anlamda, Alman şirketin doğrudan tedarikçisi konumunda olan bir Türk şirketinin içinde bulunduğu tedarik ilişkisi bakımından aşağıdaki süreçlere dikkat etmesi ve bunları belgelendirmesi gerekmektedir:
- Faaliyetlerinde ve şirket içinde insan haklarına ilişkin iç değerlendirme yapmak,
- Muhtemel insan hakları ihlallerine ilişkin kendi risk değerlendirmelerini yapmak.
- İnsan hakları politikası oluşturmak ve bunu tüm tedarikçilerine tebliğ etmek.
- İnsan hakları stratejileri uyarınca kendi tedarikçilerinden insan hakları ilkelerine uygun iş yapacaklarına dair taahhüt almak.
- Bu taahhütlerin yerine getirilip getirilmediğini denetleyebilmek için kontrol mekanizmaları oluşturmak.
- Pazardaki konumlarına göre ilk dört maddede belirtilen önlemlerin tedarikçilerinin tedarikçileri tarafından da alındığına ilişkin taahhüt almak.
LkSG’nin uygulanmasından sorumlu yetkili makam BAFA olarak belirlenmiştir. BAFA, durum tespit ve değerlendirme yükümlülüklerine uyulup uyulmadığını kendisi re’sen denetleyebilir ya da hak sahipleri tarafından hakların ihlali ya da yakın ihlale ilişkin doğrulanmış bir iddianın sunulması durumunda aksiyon alabilir. Kasten ya da ihmalen yasada yer alan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde işletmelere Yasa’da belirlenen tutarlarda veya yıllık cirolarının yüzde ikisine kadar para cezası verilecektir. Para cezasının belirli bir asgari tutarın üstünde olması halinde, işletmeler üç yıla kadar kamu ihalelerinden menedilebilecektir.
LkSG’nin kapsamına giren şirketler Türkiye’deki tedarikçilerinin faaliyetlerinin insan hakları ve çevrenin korunması için öngörülen standartlara uygun olup olmadığına ilişkin risk analizi yapmak durumundadır. Dolayısıyla, Yasa’nın kapsamına giren şirketler ile tedarik ilişkisi kurmak isteyen Türk şirketleri Yasası’nın kapsamına ve yükümlülüklerine uyarak bu şirketlerle iş ilişkisi kurma fırsatı yaratırken aynı zamanda rekabet gücünü ve marka değerini arttırma, yeni pazarlara açılma ve sürdürülebilir bir büyüme sağlama gibi imkanları edinmiş olacaktır.
Av. Gazali Soysal – Av. Özüm Cömert