İlham Verenler sohbetlerine devam ediyoruz. Bu haftaki konuğumuz Ayakkabı Dünyası Genel Müdürü Ahmet Gürkan Ergenekon.
İsterseniz önce bir teşekkür ile başlayalım. Hayatınızda birine teşekkür edecek olsanız bu kim olurdu ve neden?
Öncelikle İstanbul dışında yaşarken vizyonlarıyla benim en iyi okullarda eğitim almamı sağlamak için tüm hayatını değiştiren babam ile rahmetli anneme ve tanıştığımız günden itibaren her zaman yanımda olan, bana hep pozitif katkısı olan eşime teşekkür etmek isterim.
Sizi tanıyabilir miyiz, yaşamınızdaki kilometre taşlarından bahseder misiniz?
1967’de Bursa’da doğdum. 1978 yılında Saint Benoit Fransız Erkek Lisesi’ni kazanınca İzmit’ten İstanbul’a taşındık. Bu hayatımı değiştiren ilk kilometre taşıdır. Saint-Benoit Fransız Erkek Lisesinden sonra 1986’da girdiğim İTÜ Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümü’nden 1990 yılında mezun oldum, sonrasında aynı bölümde yüksek lisans yaptım. İş hayatına 1993 yılında Alcatel-Teletaş’ta Ar-Ge mühendisi olarak başladım. Türkiye ve Belçika’da görev yaptıktan sonra 1995 yılından itibaren bilgi ve iletişim teknolojileri sektöründe satış ve pazarlama alanında çalıştım. 1994 yılında evlendiğim eşimin Belçika’da yaşamak istemeyip İstanbul’a dönmemiz hayatımdaki ikinci kilometre taşı diyebilirim; zira Ar-Ge mühendisliğini bırakıp yeni bir kariyere başladım. Koç Sistem Network Grubu’nda 5 yıl ve CPG Ericsson’da 2 yıl görev yaptıktan sonra 2002 yılından itibaren Türkiye’de telekom sektörünün serbestleşmesi sürecinde Sabancı Holding çatısı altında kurduğumuz Sabancı Telekom ve İşNet’te üst düzey yönetici olarak bulundum. 2007 yılı sonunda Esas Holding’e katıldım ve 2010-2015 yılları arasında Esas Holding’in özel sağlık sektörü alanındaki yatırımlarını içeren Medline Sağlık Grubu CEO’su olarak görev yaptım. 2015-2020 yılları arasında Esas Private Equity’de Direktör olarak çalışmanın yanı sıra Medline Acil Sağlık ve Medline Adana Hastanesi’nin Yönetim Kurulu Üyeliği görevini üstlendim. Bu görevler devam ederken 2020 Nisan ayından bu yana Ayakkabı Dünyası CEO’su olarak görev yapıyorum.
İş dışında kendimi çok iyi bir Fenerbahçeli, tutkulu bir hayvan sever ve iyi bir pul ve para koleksiyoneri olarak tanımlayabilirim. Ayrıca ailemle tatil yapmak, farklı ülkelere seyahat etmek, müzeleri detaylı gezmek, su kayağı yapmak en büyük keyiflerim arasındadır. 26 yaşında bir oğlum ve 21 yaşında bir kızım var, fırsat buldukça onlarla beraber olmayı çok seviyorum. 12 yıl bizimle beraber olan Labrador cinsi tüylü oğlum Maskot’tan da bahsetmeden geçemeyeceğim, benim tüm hayata bakış açımı değiştirdi diyebilirim, 2021 Ocak ayında O’nu kaybetmek benim hayatımdaki başka bir kilometre taşı oldu diyebilirim... Aile hayatıma gelince; 1994 yılında evlendim, yani hemen kariyerimin başında... 1995 doğumlu oğlum ve 2000 doğumlu bir kızım var. Onların iyi eğitimler alması, ülkemize faydalı, Atatürk ve Cumhuriyet değerlerine bağlı insanlar olarak yetişmesi benim ve eşimin hayattaki en büyük hedefimiz oldu. Oğlum Kurtay, ABD’deki lise eğitiminden sonra Drexel Universitesinden Makine Yüksek Mühendisi olarak bu sene mezun oldu. Kızım Ezel, Amsterdam Üniversitesi Media & Culture ve double major olarak Marketing bölümünden inşallah seneye mezun olacak.
Sizce sizi diğer herkesten farklılaştıran özellikleriniz neler?
Fark yaratan başarının detaylarda gizli olduğuna inanırım. Belki de aldığım Fransız eğitiminin bir sonucu olarak her konuyu detaylı sorgulamaya çalışırım. Gerek liseden gerekse üniversiteden üstün başarılarla mezun olmamı, çalışma hayatında yükselmemi hep buna bağlamışımdır. Socrates’in “La Maieutique” adı verilen “sorular sorarak doğruyu bulma” felsefi yaklaşımı bana hep yol göstermiştir. Asla ne denildiğine değil ne yapıldığına bakarım. Çalışkan, bilgili ve dürüst olmadığını hissettiğim kişilerden uzak durmak prensibimdir.
Günlük yaşamınızda rutinleriniz var mıdır, varsa paylaşır mısınız?
İş ve sosyal hayat ile ilgili yazışma gruplarımı sabah çok erken saatte yaparım ve gece mutlaka takip ederim. Artık gerçek şu ki her an her konuda inanılmaz bir bilgi bombardımanı ve değişim var, bunları takip etmek ve katkı sağlamak adeta rutinim haline geldi. “Güncel olmak” herhalde yeni rutinim oldu diye düşünüyorum.
Diğer önemli bir rutinim ise her ay mutlaka farklı arkadaş gruplarımla akşam yemeklerinde buluşup keyifli sohbetler etmek ve stres atmak diyebilirim.
Bilinmeyen bir yönünüz var mı?
Çok küçük yaşlardan gelen merakla, PTT filateli servisine üyeliği olan pul ve para koleksiyoneriyim, bu keyifli merak sokağa çıkma yasaklarında çok işime yaradı diyebilirim. Türkiye Cumhuriyeti pulları ve ilk gün zarflarının yanı sıra tüm dünya ülkelerine ait güncel kullanılmakta olan madeni demir paralardan oluşan 6.000 parçadan oluşan büyük bir koleksiyonum mevcut, pul ve para koleksiyonerliğini içinde olduğumuz bu zor günlerde herkese öneririm.
25 yıldır Fenerbahçe ile ilgili sporun her alanında birçok konuda gerek taraftar derneği gerek kulüp bazında görev aldım ve geçtiğimiz 3 yıl boyunca Fenerbahçe Disiplin Kurulu üyeliği yaptım. “3 Temmuz 2011 Fenerbahçe’ye Kumpas” sürecinde Sarı-Lacivert Derneği 2. başkanıydım, Atatürkçü Cumhuriyet ve Fenerbahçe değerleri adına müthiş bir duruş sergiledik. Hayatımdaki tüm programları bugüne kadar Fenerbahçe’ye göre yaptığımı söyleyebilirim. Fenerbahçe inanılmaz büyük bir aile ve bunun hem özel hem iş hayatına çok güzel yansımaları oluyor, müthiş bir sosyalleşme unsuru. Diğer taraftan bu kadar büyük bir sevgi duyulan bir alanda Fenerbahçe dahil hemen hemen tüm Türkiye’de kurumsallık ve sürdürülebilirliğin olmaması da üzerinde soyolojik araştırma yapılması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum.
İTÜ için de ayrı bir parantez açmak istiyorum. 15 yıldır İTÜ’lü arkadaşlarım ile Mezunlar Derneği çatısı altında hem mezunlara hem öğrencilere yönelik çok güzel çalışmalar yaptık. 2 yıl önce İcra Kurulunda yer aldığım İTÜ Basket’i yıllar sonra Süper Lig’e taşıdık, bu da gurur duyduğum bir süreçtir.
Satış dünyasında olmak sizin için bilinçli bir tercih miydi?
Kesinlikle evet. Bu nedenle 2,5 yıllık AR-GE mühendisliğinden sonra KoçSitem Network Grubunda satış bölümünde işe başladım, bu alan tamamen teknoloji satışı üzerineydi. Kariyerimde sırasıyla Satış Uzmanı, Yöneticisi, Müdürü, Grup Müdürü, Satış Direktörü, Genel Müdür Yardımcısı ve Genel Müdür pozisyonlarında görev aldım. Kariyerimin her aşamasını farklı sektörlerde büyük bir istekle, severek, keyifle yaşadım.
Ekibinize alacağınız kişilerde nelere dikkat edersiniz?
Ekipteki arkadaşlarımın çalışkan ve dürüst olması benim için çok önemlidir. Araştırmacı ve her zaman öğrenmeye açık olmalılardır; iyi bir eğitim almış olmanın, okul hayatındaki başarıların iş hayatında karşılığını bu şekilde almanın mümkün olduğunu düşünüyorum. Somut bilgiye dayalı olmak kaydıyla yapıcı eleştiri yapmayı bilen kişi benim için çok değerlidir. “Ortak Akıl” bulabilmek için de samimi bir şekilde iletişime açık olmalarını beklerim, birbirimizi dinleyip anlamak çok önemli. Sürekli iyileştirme de olmazsa olmazımdır.
Ekibinizi motive etmek için hangi araçlardan yararlanırsınız?
Aile olabilmek. Şirketinizin isminin yanına “…Ailesi” kelimesini ekleyip bunu çalışanlarımızın da gerçek anlamda benimsediği an, o şirkette motivasyon tavan yapacaktır. Bu bağlamda maddi takdirin yanı sıra manevi birliktelik büyük önem kazanıyor. Bunun için sadece iş bağlamında değil, sosyal anlamda da iletişimi üst seviyede tutmayı tercih ediyorum.
Kuşak farklılıklarını nasıl yönetiyorsunuz?
Güzel bir söz vardır “Gençler bilebilse yaşlılar yapabilse”. 5-6 yıl önce gösterime giren “The Intern” (Stajyer; Robert de Niro, Anne Hathaway) filmini örnek göstermek doğru olacaktır. Dolayısıyla önemli olan her yaş grubunun birbirine önyargı ile yaklaşmadan, birbirini dinleyerek anlamaya çalışması ve birlikte “ortak akıl” bulabilmesidir. Her bilgi ve tecrübe seviyesi, bakış açısı bizim zenginliğimizdir. Bu bağlamda yönetim toplantılarımızı yapıyoruz ve tüm çalışma arkadaşlarımıza bu mesajı veriyoruz.
Sizce satışta kadın-erkek dengesinin sağlanması neleri değiştirebilir? Bu konuda paylaşabileceğiniz araştırmalar var mı? Varsa biraz bahseder misiniz?
Leonard Lauder’in müthiş bir sözü var; “Never Make a Big Decision Without a Woman at The Table” 21. yüzyılda artık kadının iş hayatındaki katkısının ne kadar önemli olduğunu konuşmak bana çok anlamsız geliyor, aksini düşünen toplumlar bu dünyanın kaybedenleri olmaya mahkûm. Onun da ötesinde modern bir işte kişinin cinsiyetini düşünmek, sorgulamak bana anlamsız geliyor. Hele ki kadının yaratıcılık ve sezgilerinin ne kadar gelişmiş olduğunu düşününce...
Gençlere satış mesleğini tavsiye eder misiniz, neden?
Kesinlikle tavsiye ederim. Satış mesleği, sürekli kendini geliştirmek, yeni insanlar tanımak, dinamik bir çalışma hayatı sürmek isteyenler için çok doğru bir tercih. Ben bu süreçte gerçekten çok mutlu oldum. Özellikle yaş aldıktan sonra satış dünyasında zaman içinde edindiğiniz çevrenin, dostlukların, maddi ve manevi değerlerin ne kadar önemli olduğunu anlıyorsunuz.
Öğrencilere kariyer yolculuklarında neler tavsiye edersiniz?
Sürekli kendilerini geliştirmeye odaklansınlar. İş etiği değerlerini asla unutmamalarını, takım oyuncusu olmalarını, “ben” yerine “biz” diyebilmeyi, ortak aklın gücüne inanmalarını, sağlıklarına dikkat etmelerini, hayatın tadını dostlarıyla çıkarmalarını tavsiye ederim.
Pandemi öncesi ve sonrasını ele alırsak bu sürecin sonunda hayatınızda, bakış açınızda neler değişti?
Hayatın dostlarla ve sağlıklıyken güzel olduğunu bu kez çok daha ciddi bir şekilde hatırladım. Yaşanan her anın ne kadar kıymetli olduğunu, hayatı ertelememek gerektiğini gördüm. Bu bağlamda bende oluşan düşüncelere göre hayatıma yön vereceğim. Her şeyi zamanında ve tadında bırakmak gerektiğini, arkadan gelen gençlere fırsat vermek gerektiğini düşünüyorum.
Sevdiğiniz bir kitaptan beğendiğiniz bir paragrafı bizimle paylaşabilir misiniz?
1990’lı yıllarda ABD Başkanı Bush Irak savaşı sırasında ABD ordusuna Sun Tzu’nun öğretilerini içeren Donald Krause’nin “The Art of War for Executives” kitabını dağıtmıştı, ben de edinmiş ve okumuştum. Bu kitap beni her zaman çok etkilemiştir, çıkardığım notlara da zaman zaman bakarım hala. “Competitive Strategy” ile ilgili bir paragrafı paylaşmak istiyorum:
“It is generally better to dominate a whole organization or market with superior service and innovation than to splinter it with destructive tactics. To ruin competitor is inferior to acquiring his resources intact. To capture a competitor’s constituency is better than to destroy his reputation; to recruit his productive employees is better than to destroy their jobs; to capture his distribution channels is better than tarnishing his company’s image.
Sık kullandığınız bir atasözü var mı? Yoksa size göre herhangi bir durumu en iyi anlatan atasözü hangisi?
“Bilgisi olmayanın fikri de olmaz” ve “Demir tavında dövülür” sözleri hep aklımdadır. Bir de lise müdürümüzün bizlere söylediği Yunan filozof Efesli Heraklitos’un sözünü asla unutmamışımdır: On ne se baigne pas deux fois dans le meme fleuve!” – Aynı nehirde iki defa yıkanamazsın...
SALES NETWORK Topluluğu için neler söyleyebilirsiniz? Bugünü nasıl görüyorsunuz, gelecek için neler öneriyorsunuz?
Bu tür oluşumları son derece faydalı buluyorum ve emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Bugün atılan tohumlar ileride daha da fazla yeşerecektir. Toplumların ilerlemesinin sivil toplum örgütlerinin gücüne bağlı olduğuna inananlardanım. Bu topluluğun bir parçası olmamızdan da mutluluk duyuyorum.