01.09.2021

Rekabete uyum ve önemi

Ülkemizde gün geçtikçe daha yüksek sesle konuşulan bir konu, Rekabete Uyum Programı. Özellikle anonim şirketler olmak üzere teşebbüslerin tamamını ilgilendiren bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Konunun bu denli önem arz etmesi, rekabete aykırılık halinde karşılaşılan yaptırımlardan ve tüketiciler nezdinde meydana gelen itibar kaybından kaynaklanıyor.

Hepimizin bildiği gibi serbest piyasa ekonomisinin en önemli düzenlemelerini rekabet hukuku mevzuatı oluşturmaktadır. Serbest piyasa ekonomisi ilkesi ve bu ilkeyi koruyan Rekabet Hukuku düzenlemeleriyle, piyasadaki öznelerin rekabet edebilmeleri ve tüketicilerin seçim yapabilmeleri korunmak istenmektedir.  

Rekabet Hukuku düzenlemeleriyle, rekabeti kısıtlayıcı yöndeki her tavır, davranış ya da sözleşme engellenmek istenmektedir. Bu amaçla, rekabet hukukuna aykırılıkların yaptırımı olarak çok yüksek tutarlarda cezalar öngörülmüştür. Ceza tutarlarının, rekabete aykırılık sonucu elde edilen kazançtan daha yüksek olması ise caydırıcılık amacıyla özellikle gözetilmektedir. Böylece, teşebbüslerin rekabete aykırı hareket etmeyi ve netice olarak karşılaşabileceği ceza tutarını göze almalarının engellenmesi hedeflenmektedir. Kaldı ki, bir manevi zarar kalemi olarak karşılaşılan ve tüketici nezdindeki itibar kaybı olarak kendisini gösteren olumsuz etkinin de göz ardı edilmemesi gerekir.

Türk Hukuku genel düzenlemeleri çerçevesinde inceleme yapıldığında, Türk Ticaret Kanunu’nda, şirketlere, rekabete uyum programı geliştirme zorunluluğu getirilmediği anlaşılmaktadır. Ancak Türk Ticaret Kanunu, şirket tüzel kişilerinin basiretli tacir ilkesi kapsamında hareket etmesi gerektiğini düzenlemiştir. Dolayısıyla, basiretli hareket edilmeyerek yaratılan rekabete aykırı haller için Türk Ticaret Kanunu çerçevesinde tüzel kişiler sorumlu tutulmaktadır.

İlaveten, rekabete aykırılık oluşturan tavırların, eylemlerin ve sözleşmelerin tarafı, tüzel kişi konumundaki şirketler olsa da bu aykırılıkların, yöneticiler ya da çalışanlar aracılığıyla gerçekleştirildiği açıktır. Yine şirket yöneticilerinin de özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmeleri halinde sorumlu olacaklarına yönelik düzenlemeler Türk Ticaret Kanunu’nda yer almaktadır. Bu çerçevede, rekabet hukukuna aykırılıkların şirket bünyesinde meydana gelmesi halinde hem şirketin hem de yöneticinin sorumluluğu söz konusu olacağı hatırlatılmalıdır.

Türk Ticaret Kanunu kapsamında yer verilen genel düzenlemelere ek olarak, ülkemizde ayrıca rekabet hukuku çerçevesinde özel bir mevzuat ve bu mevzuata uygunluğu denetleyen Rekabet Kurumu mevcuttur. Bu mevzuat çerçevesinde, şirket tüzel kişiliği ve yöneticileri haricinde, rekabete aykırılık konusu işlemi gerçekleştiren her çalışan da sorumlu tutulmakta ve şahsi cezalara çarptırılmaktadır. Dolayısıyla, çalışanların da gerçekleştirdikleri işlemler veya yaptıkları eylemlerde rekabete aykırı herhangi bir sonuç yaratmamaya özen göstermeleri büyük önem taşımaktadır.

Rekabet hukukuna aykırılıklar karşısında öngörülen yaptırımların kusur şartına bağlı olmadığının da altı çizilmelidir. Dolayısıyla bilerek ya da bilmeyerek gerçekleştirilen aykırılıkların hem şirket hem de çalışanlar nezdinde oluşan sonuçları yıkıcı etkiye sahip olabilir. Bu nedenle şirketin ve dolayısıyla çalışanların rekabet hukuku kuralları ve hangi durumların aykırılık oluşturabilecekleri çerçevesinde bilinçlendirilmesi zorunlu hale gelmektedir. Zira Rekabet Kurumunun faaliyetleri sonucu edinilen tecrübe çerçevesinde, şirketlerin, rekabet kurallarını ihlal ettiklerinin çoğunlukla farkında olmadıkları anlaşılmaktadır. Oysaki, şirketlerin, rekabet ihlallerinin neler olduğunu önceden bilmeleri, daha sonra karşılaşabilecekleri ağır idari yaptırımlar gibi birçok problemi çözebilecektir.

Tüm bunlar gözetildiğinde, rekabet hukuku mevzuatına uyum konusunun gün geçtikçe önemini artırdığı belirtilmelidir. Kamuoyunda duyulan cezaların yüksekliği birçok teşebbüsü harekete geçirmiş ve rekabete uyum programları konusunda çalışma yapmaya motive etmiştir. Ancak yapılan çalışmaların henüz yeterince yaygınlaşmadığı ve/veya dönemsel bir etki yaratarak sürekli bir uygulamaya dönüşemediği gözlemlenmektedir. Bu nedenle, rekabete uyum programlarının öneminin tekrar hatırlatılması uygun olacaktır.

Teşebbüslerin bu programları, kurumsal kültürlerinden bağımsız olarak geliştirmemeleri oldukça önemlidir. Aksi halde, programın uygulanması veya devamlılık arz etmesi mümkün olmayacaktır. Yine bu programların bir dayatma şeklinde değerlendirilmemesi ve kurumun hukuka uygun hareket etme geleneğinin bir yansıması olarak duyurulması daha faydalı olabilecektir. Böylece çalışanların, şirketin iradesinin de bu yönde olduğuyla ilgili hiçbir şüphe taşımaması sağlanmış olacaktır.

Uygulanabilir bir programın oluşturulması için, öncelikle mevcut düzendeki eksiklerin ve rekabete aykırılık sonucunu yaratabilecek tavır, davranış ve tutumların tespit edilmesi gerekir. Buna göre, her şirketin mevcut düzeninde aksaklık yaratan unsurun çözümüne yönelmesi sağlanacaktır. Oluşturulan bu sistemin çalışanlara tanıtılması, sade bir dille izah edilmesi, sistemin amacının ne olduğu ve ne olmadığının vurgulanması, sistemin uygulanmasına yönelik ceza ve teşvik sisteminin öngörülmesi gibi hususların değerlendirilmesi yerinde olmaktadır. Bu çerçevede, çalışanlara rekabet hukuku eğitimlerinin verilmesi ve düzenli aralıklarla bu eğitimlerde verilen bilgilerin hatırlatılması gerekmektedir. Getirilen sistemin denetlenebilir olması da çok önemlidir. Böylece somut olay üzerinden çalışanların eğilimleri ve bu eğilimlerin ne şekilde yönlendirilebileceği tespit edilebilecektir. Kurumsal kültüre göre geliştirilebilecek bir husus da ihbar ve danışma hattı olabilir. Böylece çalışanların sistemi sahiplenmesi ve anlaşılmayan hususlarda destek alması sağlanacaktır. Bu da şirketin konuyu ne kadar önemsediğine yönelik bir gösterge olacaktır.

Şirketlerin, söz konusu sistemi kurmada, mevcut durumlarını tespit etmede, çalışanlarına verecekleri eğitimlerde, sistemin devamlılığını sağlamada profesyonel hukuk ve IT desteği almaları oldukça önemlidir. Destek verecek kişilerin ise şirketin faaliyet gösterdiği sektörü tanıması ve Rekabet Kurumunun söz konusu sektöre bakış açısını bilmesi büyük önem arz etmektedir. Yine şirketin yapılanmasının tanınması ve olası operasyonlarında rekabete aykırılık meydana gelip gelmeyeceğinin analiz edilmesi alınacak destek bakımından en önemli öğelerdendir.

Tüm bunların gerçekleştirilmesiyle, şirketin ve çalışanlarının her hareketi kontrol altına alınamayacak olsa da rekabete aykırılık riskleri büyük oranda bertaraf edilmiş olacaktır. Kaldı ki birçok ülkede, rekabet otoritelerinin, şirketin rekabete uyum programı olmasını, ceza indirim nedeni olarak kabul ettikleri görülmektedir. Ülkemizde, Rekabet Kurumunun henüz bu yönde bir uygulaması olmasa da rekabetin önünü açma amacıyla hareket eden Kurumun, zaman içerisinde rekabete uyum programı varlığının bir ceza indirim nedeni olarak tanımasının kaçınılmaz olacağı kanaatindeyiz. 

                                                                              Av. Nedim Korhan Şengün & Av. Gazali Demir

Diğer Makaleler

Topluluğumuza Katılın!

Daha iyi bir dünyayı birlikte tasarlamak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

People Icon

Saygın ve Güçlü
Üyeler

Content Icon

İlham Veren
İçerikler

Communication Icon

Çok Yönlü
Etkileşim

Hemen Katıl