30.06.2021

Uyuşmazlık çözümü için değil, uyuşmazlığın meydana gelmemesi için

Günümüzde şirketlerin, yönetmekte en çok zorlandığı konulardan birisi, taraf oldukları hukuki uyuşmazlıkların çözüm süreçleridir. Bir şirket bakımından bir uyuşmazlığa taraf olmanın en avantajlı yönü ise uyuşmazlık çözümünde ne kazanıp kaybettiğinden ziyade, tekrar bir uyuşmazlığa taraf olmamak için alabileceği önlemlere ışık tutmasıdır. Zira esasen her bir ticari ilişki kuruluşunda ve hatta öncesindeki müzakere süreçlerinde, birçok potansiyel uyuşmazlık saklıdır. Ancak bu potansiyel uyuşmazlıkların büyük çoğunluğunu öngörmek ve tedbir alarak bunları önlemek mümkündür.

Günümüzde halen uyuşmazlıkların yalnızca mahkeme süreci başladığında doğduğuna ve mahkemeler nezdindeki sürecin başarılı ve etkili yürütülmesi için de sadece dilekçe sunumunun ve/veya duruşma takibinin yeterli olduğuna yönelik yerinde olmayan bir kanaat söz konusudur. Oysa aşağıda bahsedilecek olası uyuşmazlıklar, henüz herhangi bir yargı süreci başlatılmaksızın ve hiçbir konu mahkemeler nezdine taşınmaksızın potansiyel olarak doğmaktadır ve birçoğunun önlenmesi mümkündür. Dolayısıyla tüm bu süreçlerde, hukuki desteğin düzenli ve etkili bir yöntemle alınması, uyuşmazlıkların yargı önüne taşınmadan çözülmesini ve hatta önleyici hukuk sisteminin uygulanması halinde hiç meydana gelmemesini sağlayabilmektedir.

Günümüzde ise şirketlerin, hala, uyuşmazlıkların yargı nezdine taşınmasından sonra hukuki danışmanlık hizmetine başvurdukları ve uzun bir süre boyunca bu uyuşmazlığın sonuçlanmasını bekledikleri gözlemlenmektedir. Kaldı ki, akut bir çözüm üretme çabasıyla anlık alınan hizmetlerin, çoğu zaman bir dava takibinden ileri gidemediği ve dilekçeler teatisini takip etmek ve duruşmalara gitmekle sınırlı kalabildiği de anlaşılmaktadır. Oysa gelinen noktada, hukuk sistemi, yer verdiği etkin ve etkili müesseselerle uyuşmazlık çözümünün belli bir strateji dahilinde yürütülmesine imkân vermektedir. Böylece, şirketler zamanlarını ve kaynaklarını ticari amaçlarına yönlendirebilmektedir.

Öncelikle uyuşmazlıkların, taraflar arasındaki ticari ilişkiye yönelik müzakerelerin başladığı anda potansiyel olarak doğduğunu unutmamak gerekir. Henüz bu noktada dahi, şirketlerin olası uyuşmazlıkların önüne geçmesi için bazı önlemler alması gerekebilmektedir. Örneğin; bilindiği üzere, tarafların müzakerelere başlamasıyla birbirleri ile bilgi paylaşımı gerçekleşmektedir. Müzakerelerin, bir sözleşme ile sonuçlanmaması halinde, tarafların birbirlerine ilettikleri bilgilerin, üçüncü kişilerle paylaşılmadığından ve paylaşılmayacağından emin olması gerekmektedir. Bu da müzakerelerin en başından bir gizlilik sözleşmesi imzalanması ile mümkün olabilir. Peki bu yeterli midir? Elbette hayır. Zira müzakerenin diğer tarafının gizlilik sözleşmesini ihlal etmesi halinde, nasıl bir yaptırımla kalacağının gizlilik sözleşmesinde açıkça düzenlenmesi gerekir. Bu da yeterli olmayacaktır. Zira yaptırım belirlense de karşı tarafın bu yaptırımı yerine getirmeye maddi gücünün olup olmadığı da sorgulanmalıdır. Bu kapsamda duyulabilecek herhangi bir şüphede, yalnızca gizlilik ihlali olduğu halde temin edilebilecek nitelikte banka teminat mektubu talep edilebilir. Yine bu yaptırımın, şirketin uğradığı zarara ilave olarak bir cezai şart niteliğinde düzenlenmesi de değerlendirilebilir. Böylece, şirketin, gizlilik ihlali neticesinde zararının meydana geldiğini ispat yükümlülüğü ortadan kalkar. Sonuç itibariyle, henüz müzakere sürecinde hangi uyuşmazlıkların doğabileceği dikkate alındığında, bunlara özgü çözüm mekanizmaları da üretilebilmektedir. Böylece konunun mahkemeler nezdine taşınmadan çözümü mümkün olabilmektedir. Yine bir başka örnek olarak, tarafların söz konusu müzakereler nedeniyle, üçüncü kişilerin tekliflerini reddederek bazı olası fırsatları kaçırmayı göze alabildiğini hatırlatmak gerekir.  Bu ihtimalde de müzakerelerin ciddiyetle yürütüldüğünün ve tarafların birbirini oyalama amacını taşımadıklarının teminat altına alınması gerekmektedir. Nitekim hukuk sistemimizde, bu ve buna benzer ihtimallerin düzenlenmesi için “culpha in contrahendo” – sözleşme öncesi sorumluluk müessesesi öngörülmüştür.

Taraflar arasında sözleşme imzalanması akabinde ise, sözleşmenin doğru bir biçimde yorumlanmaması ve yürütülmemesi de potansiyel uyuşmazlıklara sebep olabilmektedir. Taraflar, sözleşme değerlendirmesi ve uygulaması sırasında, hangi hallerin sözleşmeyi ihlal edeceğini ve ihlal halinde hangi risklerin söz konusu olacağını tespit etmelidir. Bu tespite göre, şirketin, sözleşmeyi ihlal etmeyi göze alıp almayacağını belirlemesi mümkün olabilmektedir. Aksi halde, amaçlanan davranış, işlem ve halin sözleşmeyi ihlal edip etmediği, ihlal ediyorsa hangi riskleri doğuracağı değerlendirilmeden ve etkili bir strateji oluşturulmaksızın hukuki süreçlerin yürütümü gerçekleştirilmiş olmaktadır.

Taraflar arasındaki ticari ilişki, planlanan zamanda ya da öncesinde sona erdiğinde de olası uyuşmazlıklar söz konusu olabilmektedir. Buna göre tarafların söz konusu sona erme sonrası birbirlerine karşı ileri sürebilecekleri hususlar öngörülmeli ve mümkünse bir ibra protokolü düzenlenmelidir.

Tüm bunlara rağmen, elbette yine de bir uyuşmazlık söz konusu olabilir. Buna karşın, sözleşmelerde, barışçıl çözüm mekanizmaları öngörülmesi ve her iki taraftan da kişilerin katılımıyla bir çözüm arayışı sürecinin yürütülmesi uygun olabilecektir. Ancak bu halde de, çözüm bulunamaması halinde, tarafların mahkemelere ya da tahkim yoluna başvurmaları söz konusu olabilecektir. Başvurulacak mahkemenin hangi ilde olduğu ya da çıkabilecek uyuşmazlıkta hangi tahkim mekanizmasının işletileceği de birçok durumda taraf iradeleriyle seçilebilmektedir. Böylece, uyuşmazlık doğsa bile en hızlı ve pratik çözüm sürecinin nasıl işletileceği bizzat sözleşmede düzenlenmiş olmaktadır. İlaveten ihtiyari ya da zorunlu arabuluculuk süreçlerinin de etkili tekliflerle ve karşılıklı anlayış ve stratejik bir bakış açısıyla yürütülmesi de büyük önem kazanmaktadır.

Yukarıda bahsedilenler ışığında, günümüzde, şirketlerin uyuşmazlık çözüm mekanizmalarından çok uyuşmazlık oluşmaması için alınacak önlemlere yönelmesi gerektiğini ve uyuşmazlık meydana geldikten sonra ise, konuyu, daha stratejik bir bakış ve etkili bir çözüm süreciyle takip etmeleri gerektiği belirtilmek istenmiştir.

                                                                              Av. Nedim Korhan Şengün & Av. Gazali Demir

Gazali Demir

Şengün & Partners, Yönetici Kıdemli Avukat

Paylaşma Seçenekleri

Diğer Makaleler

Topluluğumuza Katılın!

Daha iyi bir dünyayı birlikte tasarlamak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

People Icon

Saygın ve Güçlü
Üyeler

Content Icon

İlham Veren
İçerikler

Communication Icon

Çok Yönlü
Etkileşim

Hemen Katıl