03.01.2023

Öz Şefkatin Kolaylaştırıcı Etkisi

Karşılıklı oturduğumuzu varsayın ve bana kendinizden bahsedin.

Kendinizi nasıl tanımlarsınız?

Genellikle kendimizi anlatma biçimimiz üç kategoride oluyor.

  • Fiziksel: 38 yaşındayım
  • Davranışsal: Ben aceleci biriyim
  • Duyusal: Genellikle neşeli biriyim gibi...

Bu durumda sormak lazım. Aceleci olmadığım zamanlarda ben, ben olmuyor muyum? Günün her anında mı neşeliyim? Neşeli değilken kimim? Yaşım, saç rengim, kilom, mesleğim değişirse ben başka biri mi oluyorum?

İnsan tam olarak bunlar olmadığına göre, galiba tüm bu kategorilerin ötesinde bir tanımı var.

Bugün kendinizi biriyle konuşurken birkaç dakika gözlemlerseniz, cümlelerinizde “ben” kelimesini açıkça ya da gizli özne olarak bolca kullandığınızı görebilirsiniz. Yukarıda kendimi tanımladığım şeylerin aslında “ben” olmadığı açıkken, ben demeden birkaç dakika bile konuşabilmek hiç kolay değildir. Benim düşüncelerim, benim inançlarım, kızım, eşim, işim, durumum, duygum... Adeta “ben”in içine tıkılmış gibi hissettirmiyor mu?

Bir ihtimal anlattığınız şey masanın üzerinde duran bir vazo ise ve sadece vazoyu anlatmaya odaklıysanız o zaman ben kelimesini kullanmayabilirsiniz. Vazo dışarıdadır. Onu görürüm. Ona gözlemciyimdir ve dolayısıyla vazonun farkındayımdır. Tanımlayabilir, tanıyabilir hatta anlayabilirim. Konu vazoyu anlamak gibi garip bir yere gelmiş olsa da anlamak, görevini, neden var olduğunu, neye hizmet ettiğini, ne işe yaradığını kavramak değil midir aslında?

Var olanın neye hizmet ettiğinin farkındalığı, zihnin yargı yaratım işleyişini tam tersine çevirir.

Kendimizle ilgili negatif yaklaşımlarda, keşke ile başlayan cümlelerde, hatalarda, suçlamalarda da durum tamamen aynıdır.

Örneğin vazonun bizde oluşturduğu duygunun negatif olduğunu varsayarsak; şeklini beğenmiyorken, belki onu silip yıkamaktan şikâyet ediyorken estetik katkısını anlamak bunu değiştirir.

Dışarıda olan şeyi görürüm.

Gördüğüm şeyi tanımlayabilirim.

Tanımladığım şeyi tanırım.

Tanırsam anlarım.

Anlarsam barışırım.

Bir şeyi yönetebilmemin tek yolu onunla barışmaktır. “Demek bu yüzden varmış” demektir. Bunun için önce onu anlamam gerekir. Anlamanın yolu ne işe yaradığını, faydasının ne/neler olduğunu keşfetmekten geçer. Faydanın farkında değilsem savaşırım, mücadele ederim; Farkındaysam barışırım.

Bildiğim, farkında olduğum şey bana hizmet eder. Faydanın farkındaysam fayda, zararın farkındaysam zarar görürüm.

Biri yük, diğeri özgürlüktür.

Şu an savaştığım, mücadele ettiğim, şikayet ettiğim deneyimlerimden hangi faydayı alıyorum? İşte yaşamsal ferahlığın anahtar sorusu budur.

Barışmak öz şefkattir. Kendine şefkatli olmak ilerletir.

Özel yaşamda da iş yaşamında da iletişim yaklaşımlarının temelinde, insanlarda öz şefkat açılımları oluşturmak önemli bir liderlik becerisidir.

Yapılan çalışmalar, öz şefkat düzeyi yüksek olan çalışanların örgütlerine bağlılık geliştirip daha prosoyal davranışlar sergilediği ve stres, tükenmişlik gibi olumsuzlukları kolay bertaraf edebildikleri gözlemlenmiştir. Aynı zamanda öz şefkatin yaratıcılık ve duygusal zekâ ile ilişkili olduğu ve performans üzerinde artırıcı etkisinden bahsedilmektedir.

Hataların tekrarlanmaması için sonraki adımlarda nelerin değişmesi gerektiğini konuşmak elbette önemlidir. Ancak içerikte, durumun;

  • Deneyimsel katkısına
  • Düşünsel beceri katkısına
  • Duygusal dayanıklılık katkısına da mutlaka dikkat çekilmelidir.

Kendimizle olan iletişimde de; diğerleriyle olan iletişimde de.

SN Leaders Club

Rana Kaplan

Rana Kaplan Competence Academy, Kurucu

Paylaşma Seçenekleri

Diğer Makaleler

Topluluğumuza Katılın!

Daha iyi bir dünyayı birlikte tasarlamak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

People Icon

Saygın ve Güçlü
Üyeler

Content Icon

İlham Veren
İçerikler

Communication Icon

Çok Yönlü
Etkileşim

Hemen Katıl